ARADIĞIN HERŞEY İÇİN...  
 
  BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ? 01.05.2025 12:00 (UTC)
   
 

İstanbul da ki semtler ismini nasıl almış?

Aksaray – Aksaray’dan gelenler buraya yerleştirilmiştir. Bu semt adını bu günkü Aksaray Şehrinden gelenler vermiştir.

Ahırkapı - Padişah sarayının sonunda ki has ahırın (Padişahın atlarının barındığı ahır) yanında olduğu için Ahır Kapısı diye anılmıştır.

Akaretler - Sultan Abdulaziz Taşlıkta Aziziye camiinin giderlerini karşılamak üzere bir vakıf kurmuştur. Bu vakfa gelir sağlamak için de gelir getiren anlamında Akaretler yaptırmayı planlamıştır. Bu planı bitirmek ise II.Abdulhamit’e nasip olmuştur. Bu yüzden semtede Akaretler denmiştir.

Altunizade - Altunizade İsmail Zühtü Paşa’nın yaptırdığı cami, semtinde bu adla anılmasına sebep olmuşştur. Zühtü Paşa’nın babası altın alım satımı ile iştigal ettiğinden Zühtü Paşa’ya da Altunizade denmiştir.

Arnavutköy – Önceleri, Boğaziçi’nin bu sevimli semtinde Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad takılmıştı.

Ataköy - Ataköy’ün eski adı Baruthane dir. II.Mahmut tarafından buraya baruthane yapılmıştır. O zamanlar Ataköy (İstanbul’un dışı sayıldığından baruthane yapımı için uygun bir alan olarak görülmüştür.) Daha sonraları Emlak ve Kredi Bankası bu bölgeye 50 - 60 bin nüfuslu bir yerleşim yeri kurmuştur(1950). Yeni yerleşim yerinin adı da Ataköy olur.

Ayazağa - İsmini yeni çeri kethudası Ayaz Ağa’nın çiftliğinden almıştır. Abdulaziz döneminde buraya yaptırılan saray bugün binicilik okulu olarak kullanılmaktadır.

Ayrılık Çeşmesi (Haydarpaşa’da) – Eskiden hac alayı bu çeşme çevresinde toplanır, oradan yola çıkardı. Hacca gidenler eşlerine, dostlarına orada veda ederek ayrılırlardı.

Bağlarbaşı - Çok eskiden bir Ermeni manastırına ait bağların başladığı yermiş. Zamanla oraya Bağlarbaşı denmiştir.

Balat - Rumca saray anlamına gelen palation sözcüğünden geldiği söylenir. Önceleri İstanbul’un kapılarından birine verilin bu ad, sonraları semtin adı olmuştur.

Bebek - Fatih Sultan Mehmet Han buranın muhafazası için gönderdiği komutanın lakabından gelmektedir. (Bebek Çelebi Bebek Çavuş)

Bedesten - Arapça bir söz olan Bezzaz dan türetilmiştir. Bez, kumaş taciri, Manifaturacı anlamına geliyor. Kumaş tacirlerinin bulunduğu yere de bezzazistan denildiğinden. zamanla halk arasında ağza kolay gelmesinden dolayı bedestan’a dönüşmüştür.

Beylerbeyi – III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa’nın yalısını bulunduğu için köye bu ad verilmiştir.

Cihangir – Kanuni Sultan Süleyman pek sevdiği oğlu Cihangir için burada bir cami yaptırmıştı. Semt adını bu Cihangir Camisi’ nden almıştır.

Çarşamba – Samsun Çarşamba ovasından gelenler yerleştirildiği için buraya da Çarşamba denilmiştir.

Çengelköy – XIX. Yüzyılda Kaptan-ı deryalıklarda, valiliklerde bulunmuş, yiğitliğiyle tanınmış Çengeloğlu Tahir Paşa burada bir mescit yaptırmıştı.

Harem – Üsküdar Sarayı’ nın harem dairesine gidecekler bu iskeleye çıkarlardı.

Haydarpaşa – III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa oradaki kışlayı yaptırmıştı.

İhsaniye – Selimiye kışlası ile Karacaahmet arasındaki bu mahallenin bulunduğu yerde eskiden bir saray vardı. Padişah yıkılmaya yüz tutan bu sarayın arsasını halka “ihsan” ettiği (bağışlandığı) için semtin adı “İhsaniye” kalmıştır.

Kabataş – İskelenin bulunduğu yerde eskiden büyük bir taş vardı. Osmanlı devri ileri gelenlerinden “Köse Kahya” diye tanınmış Mustafa Necip çelebi bu taşı yontturup iskele haline getirdi.

Kadıköy – Bugün Osmanağa Camisi diye anılan caminin yerinde eskiden Kadı Mehmet Efendi’nin yaptırdığı bir mescit vardı. Semtin adı bundan dolayı “Kadıköy” kalmıştır. Bugünkü camiyi I. Ahmet devrinde Babüssaade Ağası Osman Ağa yaptırmıştır. Diğer bazı kaynaklara göre Bizans’ın fethinden sonra burası İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’e bağışlanmış, bundan ötürüde semt “Kadıköy” adını almıştır.

Kanlıca - Bu bölgeye Kanuni Sultan Süleyman tarafından Anadoludan Türkmen ve göcebe bazı türk kabileleri getirtilip yerleştirilmiştir. Bu göçebelerin buraya yerleşmeleri kağnılarla olduğu ve çok uzun bir süre içinde ancak yerleşebildikleri için halk arasında bu bölgeye Kağnıca, sonralarıda Kanlıca denmiştir.

Kuzguncuk – Fatih Sultan Mehmet devrinde, Kuzgun Baba diye anılan bir derviş burada oturmuştu.

Taksim - İstanbul sularının bir bölümünün buradan taksimi yapıldığı için burasıda suların taksimi (ayrımı) yapılan yer olarak kalmıştır

Üsküdar – Farsça “Konak” anlamına gelir. Eskiden Anadolu’ya İran’a, Arabistan’a gidip gelen kervanlar burada konaklardı.

Vaniköy – Eski adı Papazbahçesi’ydi. IV. Mehmet, Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani (Vanlı) ye bu yerleri hediye etti, o da kendisine burada bir yalı, bir iki ev yaptırdı.

   Sualtında Nefes Almak

Nefes alıp vermemizin amacı vücudumuzun oksijen ihtiyacını karşılamaktır. Oksijen vücudumuzun yakıtının yani gıdaların ve yiyeceklerin yakılmasında kullanılır. Nefes alırken ciğerlere alınan havada oksijen miktarı yüzde 21, dışarı verilende ise yüzde 16′dır.
Bilindiği gibi suyun formülü H2O’dur. Suda bulunan iki elementten biri hidrojen diğeri oksijendir. O halde havadaki oksijeni alabiliyoruz da sudakini niçin alamıyoruz? Balıklar bunu nasıl beceriyorlar?

Elementlerin ilginç bir kimyasal özellikleri vardır. İki veya daha fazla element bir araya gelip kimyasal bir reaksiyona girdiklerinde, ortaya, onu meydana getiren elementlere benzemeyen yeni bileşimler çıkar. Aynı elementlerin değişik kombinasyonlarla meydana getirdikleri değişik bileşenlerin birbirleri ile alakaları yoktur, her yönden çok farklıdırlar.

Örneğin, karbon, hidrojen ve oksijenin birleşmelerini ele alalım. 6 karbon, 12 hidrojen ve 6 oksijen birleşince ortaya çıkan glikozun, 2 karbon, 4 hidrojen ve 2 oksijenin birleşmesinden oluşan sirke ile yakından uzaktan bir benzerliği yoktur.

Aynı şekilde hidrojen ve oksijenden oluşmuş su da farklı özellikler taşır ve içindeki oksijen artık bizim ciğerlerimizde kullanabileceğimiz şekilde değildir. Zaten balıklar da suyun yapısındaki oksijeni kullanmazlar. Onların suyun altında soludukları oksijen, suda çözülmüş, gaz halindeki oksijendir. Bu oksijenin sudaki çözülmüş şekli, bira, soda ve kola gibi içeceklerin içindeki, kapağı açınca kabarcıklar halinde dışarı çıkan karbondioksite benzer.

Balıklar sudaki çözülmüş oksijeni solungaçları vasıtasıyla alırlar. Aslında bu iş balıklar için kolay değildir ama soğukkanlı hayvanlar olduklarından oksijen ihtiyaçları da pek fazla değildir. Balina gibi sıcakkanlı hayvanlar ise oksijeni insanlar gibi havadan alırlar çünkü onlar için solungaçlar yoluyla sudan oksijeni yeterli miktarda temin edebilmek imkansızdır.

Suyun içindeki oksijen miktarı az olduğundan ciğerlerimizin yüzey alanları yeterli oksijeni alacak kadar geniş değillerdir. Yoksa ciğerler sıvıların içindeki oksijeni alabilecek özelliktedirler. Örneğin, içinde zengin miktarda çözülmüş oksijen bulunan flora karbon adlı sıvının içindeki oksijeni rahatlıkla alabilirler.

Sonuç olarak su, oksijenden meydana gelmiş olsa bile 2 adet hidrojenle yaptığı bağlantıdan dolayı içinden oksijeni çıkartıp almak ve solumak mümkün değildir. Balıklar gibi yapıp içinde çözülmüş halde bulunan oksijeni almaya kalkınca da bunun miktarı vücudumuzun ihtiyacını karşılamıyor. Yani asıl sorun ciğerlerimizde değil suyun kendisinde.


Uyurken beynimizde neler oluyor?

Eğer bir insanın başına ‘elektroensephalograf’ (ezberlemeniz gerekmez!) adını taşıyan bir cihaz bağlarsanız, o insanın yaydığı beyin dalgalarını kaydedebilirsiniz. Uyanık ve hareketsiz durumdaki bir insanın beyni, saniyede 10 kez salınım yapan ‘alfa’ dalgaları yayar. Hareketli bir insanın beyni ise, şahmını iki kez fazla olan ‘beta’ dalgalan yayar. Uyku sırasında ise beyin, salınımları çok daha az olan iki tür dalgayı, ‘teta’ ve ‘delta’ dalgalarını yayar. ‘Teta’ dalgalarının sa-lınımı saniyede 3.5 ila 7 arasında olup, ‘delta’ dalgalarmınki saniyede 3.5′tan azdır.

İnsanın uykusu derinleştikçe, beyin dalgaları da yavaşlar. İnsanda en derin ve uyandırılmasmın en zor olduğu uyku zamanında, beyin artık ‘delta’ dalgaları yaymaya başlamıştır. Şimdi geldik işin en ilginç yönüne. İnsan gece uykudayken çeşitli zamanlarda beklenmeyen şeyler oluşur. İngilizce’deki ‘Hızlı Göz Hareketleri’ kelimelerinin baş harflerinden alınarak ‘REM’ uykusu da denilen ve insanların çoğunluğunda bir gecede 3-5 kez görülen bu safhada, beyin dalgaları uyanık bir insa-nınki kadar hızlanır.

Bir insanı veya bir köpeği REM uykuları sırasında seyrederseniz, gözlerinin öne ve arkaya hızla titrediğini görürsünüz. REM uykusu safhasında köpeklerin çoğunda, insanların ise bir kısmında, kollarda, bacaklarda ve yüz kaslarında seğirmeler de görülebilir. Rüya REM uykusu safhasında olur. Bu safhadaki bir insanı uyandırırsanız, rüyasını çok canlı olarak hatırlar ve anlatabilir. REM safhası dışındaki uykularda insanlar genellikle rüya görmezler. Geceleri iyi bir uyku çekebilmek için, hem REM, hem de bunun dışındaki safhaların birlikte yaşanması gereklidir. REM kısmı uyku süresinin yüzde 25 kadarını kapsamalıdır. Normal uykudaki bir REM veya rüya bölümü 5 ila 30 dakika sürer.

Uyku ilaçlan daha çabuk ve derin uyumanızı sağlayabilirler ama uykunuzun ve özellikle de REM kısmının kalitesini değiştirirler. Uykudan önce alınan alkol de beynin dalga yayma sistemini ve düzenini etkiler. Düzenli bir uyku için insan her zaman aynı saatte yatmalı, hafta sonlan da dahil aynı saatte uyanmalıdır.

   Gözler neden farklı renktedir?

İnsanların gözlerinin sadece iris denilen orta tabakası renklidir. İrisin ortasında göz bebeği vardır ve ışık bu açıklıktan içeri girerek gözün arkasına geçer. Saydam tabakanın arkasında yer alan iris, kaslar sayesinde, gelen ışık miktarına göre göz bebeğinin boyutlarını değiştirir.

İrisin renkli olmasının sebebi içindeki pigmentlerdir. İris renksiz olsaydı gözümüze gelen ışık içerden tekrar dışarı yansıyarak görüşümüzü bozardı. Renkli olması nedeniyle bu yansımayı önler veya en aza indirir. Gözün renginin görme fonksiyonuyla alakası yoktur. Yansımayı önleme görevi için mavi olmuş, kahverengi olmuş fark etmez.

İrise rengini veren ‘melanin’ denilen bir pigmenttir. Pigmentlerin iris hücrelerinde dağılışları gözün rengini belirler. Eğer bir gözde bunların sayısı çoksa gözün rengi kahverengi, azsa mavi olur. Yeşil gözleri koyu bir zemin üzerindeki yağlı pigmentlerin sarımtırak noktalan oluştururlar. Yeşil göz hayranları için bu renge yağın sebep olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmalı.

Koyu renk saçlı ve derili insanların vücutları daha çok melanin ürettikleri için gözleri de genellikle kahverengidir. Açık tenlilerin gözleri ise melanin azlığından mavi veya yeşil olur. Ancak unutulmamalı ki göz renginde kalıtım ve genler çok önemli rol oynarlar. Koyu renkli bir insan yedi göbek gerideki mavi gözlü bir büyüğünün göz rengini alabilir.

Göz renginin göze giren ve retinaya ulaşan ışık miktarı ile bir ilgisi olmadığı gibi görüş kapasitesi üzerinde de etkisi yoktur. Melanin eksikliği olan ve ‘albino’ diye adlandırılan beyaz saçlı, kirpikli hastaların gözleri ışığa çok hassastırlar. Buradan melaninin gözde ışığa karşı bir koruma işlevi yürüttüğü de anlaşılıyor.

Doğdukları zaman bebeklerin gözleri mavi veya laciverttir. Bunun sebebi vücutlarının henüz yeterli pigment üretmeye başlamamış olması ve irisin moleküler yapısı nedeniyle sadece mavi rengi yansıtmasıdır. Bu durum birkaç ay içinde değişir, melanin üretimi ile beraber bebekler ömür boyu sahip olacakları göz rengine kavuşurlar.

Bazı insanların göz renkleri ortada bir sebep yokken değişebilir. Bilimsel olarak göz renkleri maviden kahverengiye 15 dereceye ayrılır. Araştırmacılara göre Kafkasya kökenli yetişkinlerin yüzde 10-15′inin göz renklerinde sonradan değişim görülüyormuş ama 15 derecelik skalada 3 dereceyi geçmediği için çok belirgin bir renk farkı oluşmuyormuş.

İki gözün farklı renklerde olması, kedi ve köpeklerin bazı türlerinde yaygınken insanlarda çok nadir görülür. Genellikle genetik kökenlidir ve görüş kapasitesini etkilemez. Tarihte Büyük İskender’in gözlerinin de farklı renklerde olduğu rivayet edilir. Aynı renkteki gözlerden birinin sonradan farklı renge dönüşmesi ise çok ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir.

 KLAVYE TUŞLARI,KLOZET KAPAĞINDAN BİLE DAHA ÇOK MİKROP TAŞIR.

 
  İÇERİK
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

AKADAŞLAR MÜMKÜN OLDUĞUNCA YENİLEMEYE ÇALIŞIYORUM
  GÜNLÜK GAZETE
  SİTEMDE NE KADAR KALDIN

Bugün 16 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol